Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in Dr. Türeci ve Prof. Şahin’e Yıldızlı Büyük Liyakat Nişanı verilmesi vesilesiyle 19 Mart 2021 tarihinde Bellevue Saray’ında yaptığı konuşmanın Türkçe tercümesi:
“Gelecek, fırsatları henüz ortaya çıkmadan fark edenlere aittir.”
Sayın Şansölye, değerli izleyiciler, onları tanımasının mümkün olmamasına rağmen Oscar Wilde bu cümleyi telaffuz ederken iki nişan sahibini düşünmüş olmalı.
Sayın Dr. Türeci, Sayın Profesör Şahin,
iki buçuk yıl önce cesur bir öngörüyle uzman çevrelerinin dikkatini üzerinize çektiniz: bir pandemi durumunda hızlıca bir aşı geliştirmek için mRNA teknolojisinin kullanılabileceğini açıkladınız.
O dönemde ikinizin de araştırmaları ağırlıklı olarak kanser tedavisi üzerine yoğunlaşmıştı. Şirketiniz BioNTech piyasaya henüz herhangi bir ürün çıkarmamıştı ve kimsenin aklına pandemi gelmiyordu.
Sonra Korona virüsü yayılmaya başladı. Henüz Avrupa’ya ulaşmadan virüsün önünü kesecek ve hayat kurtaracak bir aşı geliştirmek için “Işık Hızı” adlı projeyi yaşama geçirdiniz. Geçen senenin Ocak ayında arkadaşlarınızla birlikte gece gündüz bu konu özerinde çalışmaya başlamıştınız bile. O zaman Almanya’da birçok insan hala el sıkışıyor, birbirini kucaklıyor ve rahat bir hayat sürüyordu.
Siz sadece Çin’deki Wuhan kentinde yaşanan salgınının bir pandemiye dönüşeceğini öngörmekle kalmadınız. Öngörünüzü bilginizle ve keşif ruhuyla birleştirdiniz ve on yıllardır sürdürdüğünüz deneysel araştırma çalışmalarınızın bir aşıyla sonuçlanacağını anladınız.
“Fırsatı henüz ortaya çıkmadan farkettiniz” ve acilen ihtiyaç duyulan aşı maddesini gerçekten ışık hızıyla geliştirdiniz. Enfeksiyondan
korunmayı ne kadar acilen beklediğimizi özellikle bu günlerde çok hissediyoruz. Çığır açan buluşunuz hayatları ve geçim kaynaklarını kurtarıyor, toplumun, ekonominin ve kültürün ayakta kalmasını sağlıyor. Aşılanan her insanla günlük yaşama, özlediğimiz hayata ve sevdiğimiz insanlara doğru bir adım daha yaklaşabiliyoruz.
Eminim ki, benzer boyutta hayati öneme sahip başka bir bilimsel başarıya daha önce bu sarayda çok nadiren ödül verilmiştir.
Sayın Dr. Türeci, Sayın Profesör Şahin,
Bir şeyler yapmayı göreviniz saydınız. Bir şey yapabileceğinize ve bu nedenle de bunu yapmak zorunda olduğunuza inandınız. Tereddüt etmek için her zaman neden vardır. Fakat siz coşkuyla, bilimsel azimle ve tutkuyla eyleme geçtiniz. Herhangi bir şey yapmanın ötesinde doğru olanı yaptınız.
Çığır açan buluşu, ilk etkili Covid-19 aşısını Mainz’taki küçük yenilikçi “start-up”ınız BioNTech geliştirdi. Ve böylece 70’li yıllarda buluşlarını geliştiren bilgisayarcılar için anne ve babalarının efsanevi garajı neyse, araştırmacılar için de BioNTech laboratuvarı o olmuştur.
Dünyanın her yerinde birçok insan başarınızı “aşı mucizesi” olarak tanımlıyor. Siz ise etkileyici bir çift, üstün bilim insanları, bilim kahramanları ve hatta dünyayı kurtaranlar olarak anılıyorsunuz. Birçok kişi başarınızı sahiplenmeye ve buluşunuza bir milliyet vermeye çalıştı. Fakat bir aşının milliyeti olmaz, ne Türk’tür, ne Amerikalı. Bu, insanların, özgürlük ve karşılıklı saygı içinde çalıştıkları, siyasi, sosyal ve kültürel sınırları aşarak birlikte yeni bir şeye cesaret ettiklerinde ve iyi şeyler yarattıklarında büyük ve hatta çok büyük başarılara imza atabildiklerini ve böylece toplumumuzu ilerlettiklerini göstermektedir. Siz dünyanın her yerindeki insanlara bu açıdan örnek oldunuz! Siz bilim insanları olarak olağanüstü başarınızla kendinizi kanıtladınız. Bu başarı, yani aşı maddesi insanlığa hizmet etmektedir. Bugün bu nedenle burada bir araya geldik.
Sayın Dr. Türeci, Sayın Profesör Şahin,
Bir liyakat nişanının verilmesi çok kişisel bir meseledir: bu liyakat nişanıyla olağanüstü bir başarıya imza atmış kişileri, sizin gibi, hayatları ve benlikleri üstlendikleri görevle iç içe olan ve yaşamlarıyla çalışmaları birbiriyle ayrılmaz bir bütün oluşturan insanları ödüllendiriyoruz. Sizin için bu ödül töreninin de iki laboratuvar deneyinin arasında kısa ama umarım ki hoş bir mola olduğunu tahmin ediyorum…
Ancak yeni aşı maddesinin bulunup geliştirilmesi, sizin gibi sıra dışı bilim insanları dahi olsa, sadece tek bir bilim insanının çalışmalarına dayanmamaktadır. Buluş ve geliştirme uluslararası bir araştırma topluluğunun eseridir. Özellikle dünya çapında bir ağ oluşturan bilim alanında bu sözcük her gün doğal bir şekilde kendine özgü ve eşsiz anlamına kavuşuyor. Şu anda sadece BioNTech’in dünya çapında 60 ülkeden çok nitelikli yaklaşık 2000 çalışanı bulunmaktadır. Aşının milyonlarca dozunun üretilmesi de tek bir şirketin değil, dünya çapında çalışan, normal zamanlarda birbirleriyle yoğun bir rekabet içinde olan şirketlerin oluşturduğu bir üretim grubunun eseridir. Bu ağ olmadan aşı bize kadar ulaşamazdı.
Eminim ki, aynı şey aşı maddesinin tüm dünyaya dağıtılması konusunda da geçerlidir. Zira pandemi kıtalar, siyasi sistemler, dinler veya gelirler arasında ayırt etmemektedir. Virüs hepimizi aynı anda tehdit etmektedir ve sadece el birliğiyle, dünyanın her yerinde insanlar virüse karşı korunursa üstesinden gelinebilecektir. Pandemi ancak dünyanın her yerinde biterse bitmiş sayılır. Bu nedenle aşı maddesine ulaşımın adil olmasını sağlamak sadece dayanışmanın bir gereği değil aynı zamanda bizim kendi çıkarımız açısından da önemlidir.
Sayın Dr. Türeci, Sayın Profesör Şahin
Başarılı çiftlerin aynı yöne baktıkları söylenir. Tıp tutkusu sizi birleştiriyor. Kendinizi kanser ve diğer ağır hastalıkların tedavisine adadınız. Vücudun kendi bağışıklık sistemiyle kanser hücrelerine saldırabildiği sizi daha 90’lı yıllarda etkilemişti.
Siz, hastalığı kemoterapi veya radyoterapiyle tedavi etmek yerine, vücudun mRNA molekülleriyle kanserle kendisinin mücadele edebileceğini ortaya koydunuz. Sizin vizyonunuz kişiye özel kanser tedavisinin geliştirilmesidir.
Bu muazzam görevin üstesinden gelmeyi kim istemez ki? Sizin bunu yapabileceğinize inanıyoruz!
Kanser hastalarına umut ve perspektif veriyorsunuz. Bilimsel araştırmaların Almanya’da ve dünyada nelere kadir olduğunu göstermektesiniz: En ağır hastalıkların ve de tedavisi olmadığı kabul edilen hastalıkların tedavi edilebilmesine.
Köln Üniversitesi ve Saarland Üniversitesi’nde yolunuza başladıktan sonra önemli akademik unvanlarla Mainz’a gittiniz. Bu, bütün taraflar için çok iyi bir seçimdi. Zira bugün çok sayıda ödül ve yayınınız bulunuyor ve Mainz’taki Johannes Gutenberg Üniversitesi artık aşı araştırmalarının birinci liginde kalıcı bir yere sahip. Size yıllardır küçümseyerek “Mainz’tan büyük bir şey çıkabilir mi ki?” denildi. Eminim ki, sizin sayenizde artık ne Harvard’da, ne Oxford’ta ne de Silicon vadisinde hiç kimse bu soruyu sormayacaktır. Bunula guru duyan sadece Mainz olmayacaktır.
Araştırmadan girişimciliğe giden yol uzundu ve ülkemizde akademik araştırmacıların şirket kurması maalesef halen sıradışı bir olgudur. Sayın Dr. Türel, bu konuda kısa süre önce, bunun için “cesaretle tevazu arasında sağlıklı bir dengenin” gerektiğini ifade ettiniz.
BioNTech’ten önce 2001 yılında ilk biyoeczacılık şirketini kurdunuz. Araştırmanın hastalara ulaşmasını istediğiniz için hem araştırmacı hem işletmeci olmaya karar veriniz. Bilgi transferini hızlandırmaya ve yön vermeye büyük önem atfettiniz. Sadece klinik araştırmalarla yetinmediniz. Bu araştırmaların sonuçlarının hastaların gerçek hayatlarında neleri değiştirip neleri etkileyeceğini görmek istediniz. Geçen yıl ilk aşılanan insanları gördüğünüz anın sizin için kişisel olarak da duygusal bir an olduğunu ifade ettiniz.
Tevazuyla ve cesaretle ve net bir hedefle rest çektiniz ve girişimci olarak büyük bir risk aldınız. Biyoteknoloji çok para ve çok sabır gerektiren yüksek riskli bir iştir. Maddi açıdan yüksek riskleri göze almak Almanya’da kolay değildir. Evet, devletin destek programları var ve sizin araştırmalarınız da desteklendi. Fakat önemli olan bu değildi.
Sizin özelliğiniz, uzun süre boyunca pes etmeden vizyonunuzu başarıya ulaştırmak için her şeyinizi vermeye hazır olmanızdı. Cesaretiniz, girişimci ruhunuz ve başaracağınıza olan inancınız, beni derinden etkiledi. Buna ülkemizde çok ihtiyacımız var. Özellikle koşullar zor olduğunda cesarete ve azme ihtiyacımız var.
Elbette pandemiyle mücadelede, geçen hafta olduğu gibi gerilemeler oluyor, elbette hatalar yapıldı. İstediğimiz ve de gerektiği kadar ilerleyemedik. Doğrudur, ülkemizde çok tedirginlik ve öfke var. Bunu çok iyi anlıyorum.
Ancak, hanımefendiler ve beyefendiler, özellikle üçüncü dalganın karşısında şimdi ümitsizliğe kapılıp kendimize acımanın zamanı değil! Elbette olanları değerlendirmek, hataları tespit etmek ve eksiklikleri gidermek zorundayız. Fakat her gün suçluyu bulmak için çok enerji harcıyoruz. Bu enerjiye toplum olarak başka yerde ihtiyacımız var. Zira şimdi tek çare, elimizdeki tüm imkânlarla daha fazla ve daha hızlı aşılama! Şu anda yapılması gereken budur, cesaret, sağduyu ve daha fazla pragmatizmle. Pandeminin en zor döneminde bugün ödüllendirilen kişilerin öyküsü bize cesaret verebilir ve vatandaşlarımıza, siyasetçilere, sorumluluk sahibi herkese gerçek anlamda örnek olabilir.
Bu olağanüstü çift bize şunu gösterdi: Biz başarabiliriz! Almanya başarabilir! Biz, tüm aksiliklere rağmen ve beklediğimizden daha geç de olsa, pandemiyi kontrol altına alacağız.
“Önemli olanı söylemeliyiz: kazanabiliriz ve yaşayabiliriz.”
Çağdaş şiir çevrelerini çok iyi tanımam, fakat hakkında şiir yazılan immünologların sayısının pek fazla olduğunu sanmıyorum. Fakat siz bunlardan birisiniz. “Kazanabiliriz ve yaşayabiliriz”. Hintli sosyolog Surendra Munshi size ithaf ettiği bir şiirde böyle diyor.
Muhtemelen Korona virüsünü hiçbir zaman tamamen yenemeyeceğiz. Ancak bütün gücümüzü birleştirerek hareket edersek virüsü kontrol edebilir ve onunla birlikte yaşamayı öğrenebiliriz.
Sayın Profesör Şahin, bir insan için bir kanser ilacıyla başladığınızı anımsattınız. Bugün tüm insanlık için bir aşıya ulaştık.
Ülkemiz adına olağanüstü bilimsel başarınız için ikinize de teşekkür ediyorum. Size ve hepimize bundan sonraki büyük araştırma projelerinizin aynı derecede çığır açan sonuçlar getirmesini diliyorum. Kazanmak uğruna değil, yaşam uğruna!
Teşekkür ediyorum.
Fotoğraflar: Hüseyin İşlek ve AYPA (Canlı yayın ekran görüntüsünden)
(Kaynak: Federal Almanya Cumhurbaşkanlığı)
Bir öğretmen olarak gurur duydum, bu başarı öyküsünü okullarımıza derslerde okutulmasını dilerim…